Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birkaç günlük sessizliğini bozarak, Genel Merkez’de düzenlenen partisinin 130. Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda konuştu.
Belli ki sessiz kaldığı sürede zihnen hazırlık yapmış. Zira önemli vurguların olduğu bir konuşmaydı.
31 Mart seçimleri ve hemen ardından yapılan 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini değerlendirdi.
Konuşmasında olduğu gibi zihninde de bu konunun önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, demokratik olgunluk gereği İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin gibi illerin CHP’ye kaptırılmış olmasını kabullense de bunu içine sindiremediği ortada. Erdoğan gibi mücadeleci bir kişiliğin, adeta tırnaklarıyla kazıyarak siyasi tarihin en büyük kariyerlerinden birini inşa eden bir ismin böyle bir mağlubiyeti kolay kolay sindirmesi de mümkün değil. Özellikle İstanbul’un kaydedilmiş olmasının Erdoğan’ın ruhunu her an rahatsız ettiğini tahmin etmek zor değil.
Peki Erdoğan ne yapacak?
Son konuşmasında ne yapacağının ipuçlarını verdi esasında.
Bundan sonraki ilk seçimin 2023 Haziran ayında yapılacağını dile getiren Erdoğan, bu tarihe kadar her düzeyde kapsamlı çalışmalar yürüteceklerini belirterek şu kritik cümleyi kurdu:
“İnşallah 4 yıl sonraki seçimlerde milletimizin karşısına kurulduğu günkü heyecanıyla ve artık 22 yılı bulacak tecrübesiyle bambaşka bir AK Parti olarak çıkacağız.”
Açıkçası ben bu tanımlamayı, bundan sonraki günlerde çok sık duyacağımızı düşünüyorum.
Bambaşka bir AK Parti!
Bu nasıl olacak?
Önce Erdoğan’ın diğer mesajlarına bakıp sonra bu sorunun cevabını arayalım.
Erdoğan başka ne dedi diye baktığımızda, şu cümle oldukça dikkat çekici;
“Bugün AK Parti’nin kapısından giren herkese bu yol sonuna kadar açıktır. Bu makamlar kimsenin tapulu malları değildir. İhtirasları, hırsları veya kifayetsizlikleri yüzünden yollarını kaybedenleri bir kenara bırakacak olursak adeta AK Parti’de gözünü açan ve hayatının en verimli yıllarını bu çatı altında geçiren bir nesil siyasette yetiştirdik.“
Bu sözlerle son günlerde parti kuracakları artık açıkça ortaya çıkan Gül, Babacan ve Davutoğlu’nu kastettiği açık.
Bu kadar mı? Tabi ki değil.
“Birileri parti kuruyormuş, şunu yapıyormuş, bunu yapıyormuş. Hiç bunları kafanıza takmayın. Çok içimizden ayrılıp da parti kuranları gördük. Şu anda sorsam adını sanını bilmezsiniz. Bu iş böyledir. Çünkü bu tür ihanetlerin içerisinde olanlar bu işin bedelini de ağır öderler. Ben inanıyorum ki siz değerli kardeşlerim de zaten özellikle beldelerinizde, ilçelerinizde, illerinizde en sağlam şekilde dimdik durmak suretiyle bu tür adımlara zaten yer vermeyeceksiniz, bunlara imkan da tanımayacaksınız ve ona göre yolumuza biz devam edeceğiz.”
Çok yakın çalıştığı dava arkadaşlarını ilk kez açık açık ihanetle suçladı Cumhurbaşkanı.
Çok ağır sözler.
Ama Erdoğan’ın tarzını bilinler için daha bunlar başlangıç. Kavganın çok sert ve çetin geçeceği görülüyor.
Gül ve Babacan ile Davutoğlu cephesinin kavgayı bu derece sertleştirmek istemeyeceğinden eminim. Zira siyasi kavga kulvarı Erdoğan’ın en iyi olduğu alan. Bunu da en iyi elbette eski yol arkadaşları bilir. Erdoğan, el ense çekerek onları açık açık mindere davet etti. Bundan ne kadar kaçabilirler göreceğiz. Ancak ben, kavgadan çok fazla kaçamayacaklarını düşünüyorum.
Erdoğan, konuşmasında ekonomiden dış politikaya kadar çok önemli mesajlar verdi. Ancak zihninin yeni kurulacak parti ya da partiler konusunda oldukça meşgul olduğu görülüyor.
Erdoğan’nın yeni parti girişiminden çok rahatsız olduğu ortada. Peki bu meseleyi neden bu kadar önemsiyor?
Bu sorunun cevabı, Erdoğan’ın kurduğu Cumhurbaşkanlığı sisteminde ve yerel seçimlerde gizli.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde seçilme barajı yüzde 50+1 olduğu için çok küçük oyların bile büyük önemi var.
Nitekim 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin provası niteliğindeki İstanbul seçimlerinde bunu gördük. 31 Mart’ta İstanbul 13 bin oyla kaybedildi.
Bu nedenle Davutoğlu ve Babacan’ın AK Parti’den koparacağı yüzde 1 bile önemli.
Kaldı ki AK Parti’nin ekonomik olarak en başarılı dönemlerinde imzası bulunan Ali Babacan’ın, özellikle ekonominin kötü gittiği bu dönemde seçmende karşılık bulması son derece olası.
İstanbul seçimlerinde muhalefetin kurduğu ittifakı ve Babacan cephesinin oyun kurucusu durumundaki Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, CHP’nin öncülüğündeki muhalefetin adayı olarak Erdoğan’ın karşısına çıkma niyetini ve girişimini birlikte okuduğumuzda işlerin epey karışık olduğu gayet net bir şekilde anlaşılıyor.
AK Parti’nin ortağı MHP’nin ise tuzu kuru. Yerel seçimlerde AK Parti’den aldıklarıyla beraber, önemli sayıda belediye başkanlığı kazandılar. Devlet Bahçeli de muhalefeti temizleyip koltuğunu sağlamlaştırdı.
Ancak Ak Parti ve Erdoğan için işler hiç kolay değil.
Bu siyasi tabloya, ekonomideki krizi de ekleyelim. Buna artık bir kriz demenin yerinde olacağı kanaatindeyim. Zira yalnızca devletin resmi verilerine baksak bile işsiz sayısındaki artış 1,5 milyona dayanmış. Birkaç gün önce yapılan faiz indiriminin kısa sürede piyasalara olumlu yansımasının olması da beklenmiyor.
Ayrıca S- 400 ve F35 meselesi, dış politikada Doğu Akdeniz’de ısınan sular, hep Erdoğan’ın önündeki zorlu meseleler.
Böyle bir ortamda, AK Parti’den kopacak yeni partilerle Erdoğan’ın nasıl mücadele edeceği hayati öneme sahip. Yeni partiler sadece Davutoğlu, Gül ya da Babacan meselesi de değil.
Bir dönem AK Parti’nin akıl hocası durumundaki Beşir Atalay’ın, Babacan’ın kurucu heyetinde olduğunu söylersem sanıyorum durum daha iyi anlaşılır. Yalnızca Atalay değil. Kamuoyuna yansıyan ve AK Parti’yi AK Parti yapan nice isim şimdi muhalefet sıralarında.
Erdoğan, bir dönem Abdullah Gül’ün en yakınında yer alan Bülent Arınç’ı yanına çekmeyi başardı. Ama karşı cephe hala çok güçlü.
Erdoğan ne yapacak sorusunun cevabı, “Bambaşka bir AK Parti!” sözlerinde gizli.
Erdoğan belli ki partiyi yeniden ayağa kaldırarak durumu toparlamaya çalışacak. İşe de teşkilatlardaki hantallığı, rehaveti, ve yorgunluğu atarak başlayacak.
Yani yine en iyi bildiği yerden başlayacak. Millete ve teşkilata gidecek. Konuşmasında teşkilatlarda ciddi bir revizyona gideceği, dava adamlarının partiye dönüşünü sağlayacağı ve farklı emellerle teşkilatı saranları temizleyeceği mesajları var.
Zira Erdoğan, parti teşkilatının ve güçlü yapılanmanın siyasette ne derece önemli olduğunu en iyi bilen siyasetçilerin başında geliyor.
Erdoğan, önündeki siyasi hayatının büyük mücadelesini, AK Parti’den kopacak partilerin ölü doğmasını sağlayacak operasyonu, teşkilatları güçlendirerek başlatacak. Güçlü ve hakla yeniden iyi iletişim kurmuş AK Parti teşkilatının yeni partilere geçit vermeyeceği kanaatinde. Ancak teşkilatlanma konusunda güvendiği isimlerin geçmişte örneğine çok rastlandığı gibi, ehliyet, liyakat ve fayda öncelikleri yerine adamcılık refleksiyle hareket etmeleri işini zorlaştıracaktır.
Bugün AK Parti’nin ve Erdoğan’ın karşı karşıya kaydığı durum; Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nden kopanların eski cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın akıl hocalığı ile Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli’nin liderliğinde 1970 yılında Demokratik Parti’yi kurmasına çok benziyor. Demokratik Parti kalıcı bir başarı gösteremedi. Ancak Adalet Partisi’ne büyük zarar verdi ve bir daha tek başına iktidar olması mümkün olmadı. Demirel, sonradan “En büyük siyasi hatam, Demokratik Parti’nin kuruluşunu engel olmamaktır” diyerek hatasını kabul etmişti ancak iş işten çoktan geçmişti.
Şüphesiz ki bütün bunları Erdoğan hepimizden iyi biliyor. Yeni partilerin kuruluşuna engel olmak için elinden gelenleri yaptığına ve belki daha yapacağına şahit olacağız.
Ancak mücadele planını yaparak düğmeye bastığı da görülüyor.
Peki bambaşka bir AK Parti mümkün mü?
Evet mümkün ancak hiç kolay değil.
Öncelikle AK Parti’de yılların yorgunluğu kendisini çok net hissettiriyor.
Erdoğan her ne kadar uyarsa da teşkilatların vatandaştan koptuğu, yer yer sırça köşklerine sığındığı ortada. Parti kademelerinde hiyerarşinin zayıfladığı, anlaşmazlık ve çatışmaların had safhaya ulaştığı rahatlıkla gözlenebilen bir durum.
Bürokrasi, gözünü Beştepe’ye dikmiş, Erdoğan’dan talimat gelmedikçe kılını kıpırdatmıyor. Liyakata ne kadar değer verildiği tartışılır.
Her gün Resmi Gazete’de görevden alma ve atama kararları görüyoruz. Sanırsınız ki iktidar değişmiş de kadrolar yenileniyor. Kısa bir süre önce koltuğuna oturan pek çok bürokrat bugünlerde görevden alınıyor. Tarım Bakanlığı’na bakalım mesela. Ben soruyorum. İstikrar sadece siyasi kadrolar için mi geçerli. Bürokraside istikrarın bir önemi yok mu?
Cumhurbaşkanı’nın önündeki en büyük imtihan Kabine değişikliği olacak.
Zira pek çok bakandan memnuniyetsizlik ayyuka çıkmış durumda. Bunca yıldır siyaseti takip ediyorum. Birkaç ismi istisna tutarsak, toplumda karşılığı ve bürokrasi üzerindeki ağırlığı bu derece sınırlı bir Kabineyi ilk kez görüyorum.
İşte bu nedenle eğer Erdoğan, kabine değişikliğinde doğru adımları atabilirse, bu ‘Bambaşka bir AK Parti” hedefi için atılmış güçlü bir adım olacak ve bütün teşkilata baştan aşağı heyecan verecek. Açıkçası ben, Cumhurbaşkanı’nın siyasi dehasından bu adımları bekliyorum. Değilse AK Parti’yi gerçekten zor günler bekliyor.