Hemşerimiz Prof.Dr. Erdinç Yazıcı hocamızın cennet mekan Muhsin başkanla ilgili kaleme aldığı güzel yazısı…
“Harmandan Gelen Adam İçimizdeki Anadolu Delikanlısı: Muhsin Yazıcıoğlu
Bundan on iki yıl önce bizler, karlı bir kış günü, kendini milletine adamış büyük bir dava ve gönül adamını Keş Dağları’nın karlı, tipili kollarına bıraktık. Bu toprakların sesi, vicdanı ve ruhu olarak siyasi ve toplumsal hafızamıza kazıdığımız bu adam, bir neslin ağabeyi, Anadolu delikanlılığının sembol ismi Muhsin Yazıcıoğlu’ndan başkası değildi.
Şöyle bir dönüp geriye bakıldığında Muhsin Yazıcıoğlu, geçen yüz elli yıllık dramatik tarihimizin ürettiği sosyolojik dramın orta yerinde hepimiz için bağdaş kurup düşünen ve bir şanlı tarih ile sürüklenilen toplumsal dramın geriliminde hepimiz adına üşüyen adamdı. Nitekim Mamak Cezaevinin işkence tezgâhlarından soğuk taşlarına terkedilen de Kahramanmaraş’ın tipili karlı Keş Dağları’nda bir dağ başında üşüyerek can verende aslında Muhsin Başkan değil, bizin bu topraklarda tutsak edilmiş ve örselenmiş ruhumuzun ta kendisiydi.
Birinci ölüm yıldönümünde sevgili arkadaşım Vedat Bilgin’in gazetedeki köşesinde Muhsin Yazıcıoğlu için yazdığı yazının başlığı belki de O’nu Türk basınında en iyi ifade eden başlıklardan biriydi: Harmandan Gelen Adam…’. Sanki yüreğimizden gelen adam, içimizden gelen, bizden gelen adam der gibi atılmış bu başlık, bizim bu topraklarda bin yıllık kültürel aidiyetimizin kafa kâğıdının başlığını atar gibiydi. Harmandan gelen adam içimizde dolaştı, söz söyle, dostluk yaptı, Allah(cc)a hamd etti ve geldiği coğrafyanın yüreğine yeniden döndü.
Diğer yandan Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasete getirdiği hava da daima yukarıda ifade edilen aynı iklimin rüzgârları tarafından beslendi. O, Türkiye’nin kültürel kumaşını, Anadolu’nun hassasiyetini siyasete taşırken, aynı zamanda bilinen dik ve vakur tavrını da siyasete taşımıştır. Muhsin Başkan dürüst, inançlı, demokrat, milli ve manevi değerleri siyasetinin merkezine koyan ve daima millet egemenliğine inanan tavrıyla, aslında, siyasi hayatımıza çok değerli bir miras bırakarak içimizden ayrılmıştır. ‘Namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam’ diyerek 28 Şubat’ın faşizan cilasını düşüren Yazıcıoğlu, demokrasi tarihimize yeni bir sayfa eklemiş, sürecin akışını cesur duruşu ile değiştirmiştir. Bugünün ve yarının nesilleri O’nun bu duruşunu asla unutmayacak ve onun bu demokrat duruşunu daima hatırlayacaktır.
Baasçı 28 Şubatçıların ‘ Türkiye İran Olmayacak’ naralarına karşı ‘ Evet Türkiye İran olmayacak ancak Suriye’ de olmayacak’ diyerek cevap veren Yazıcıoğlu, 28 Şubatçılardan büyük bir tepki görmesine rağmen, önemli bir gerçeğin altını kahramanca çizerek tarihe kayıt düşmekteydi. Demokrasi ile yerli / milli duruşu milli vicdan kavramı ile birleştiren Yazıcıoğlu, siyaset anlayışını daima şeffaf ve temiz bir siyaset fikrine dayadı. ‘ İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok’ sözü onun bu özelliğinin açık bir ifadesi gibiydi, Aslına bakılırsa O siyasetin tüm zorluklarına karşılık bir derviş gibi yaşadı ve öldü.
‘Haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağıma, gerekirse haklı bir davada tek başıma yürürüm.’ ‘ Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye istemiyorum. Yeniden Tük-İslam medeniyetinin inşaatını istiyorum.’ ‘Ben bir elinde bilgisayar bir elinde kuran olan bir nesil istiyorum’ diyen Yazıcıoğlu’nun bu ifadelerinden zihin dünyasının ne kadar berrak, ne kadar bize ve bizim coğrafyamıza açık olduğu kolayca anlaşılabilmektedir. O, adeta yukarıdaki ifadeleri ile bu topraklarda kadim bir medeniyet şuurunun sarsılmaz bir bekçisi gibiydi. Tertemiz doğdu, dosdoğru yaşadı ve öldü.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun doksanlı yıllarda dile getirdiği “Bir zamanlar okullara, sığmadık, mahallelere sığmadık, şehirlere sığmadık, Türkiye’ye sığmadık, birbirimizi sığdırmadık. Ancak arkasından iki buçuk metrekarelik hücrelere sığdık” sözleri zamandan ve yaşananlardan ders çıkaran bir Anadolu delikanlısının aslında basiret dolu sözleriydi. Bu basiret, fedakârlık, inanç, kararlılık ve cesaret dolu Anadolu delikanlısı, bir feraset simgesi olarak da siyasi ve toplumsal tarihimize geçti.
Açılıyor hayal pencerelerim,
Hafif bir rüzgâr gibi,
Süzülüyorum Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
***
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi,
Sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum.
Hücrede kaldığı günlerde, yukarıda bir kısmı aktarılan ‘beton çok soğuk üşüyorum’ şiirinde sonsuzluğun sahibine kavuşmak isteyen Muhsin Başkan yıllar sonra Anadolu’nun ortalarında bir yerde, Keş Dağları’nın koynunda bu vuslatı üşüyerek yaşayacağını nereden bilebilirdi. O tertemiz geldi ve yine bembeyaz bir tipili vuslatla Hakka yürüdü.
Yağız Anadolu Delikanlısı…
Harmandan Gelen Adam…
Bu ülkenin yiğit ve yürekli evladı…
Bu ülkenin evlatlarının seni hiç unutmayacağından emin ol. Miras bıraktığın değerler Türkiye’nin yeni nesillerinin yüreğinde ebediyen yaşayacak, meşalen sonsuza kadar taşınacaktır.
Sevgili Ağabeyim bir ölüm yıldönümünde daha seni yine rahmet ve minnetle anıyoruz.”
Prof.Dr.Erdinç Yazıcı